15 Mart 2022

2021’den 2022’ye Siyaset

2021’den 2022’ye Siyaset

HATEM ETE

Siyasi takvim açısından Türkiye’de 2021 yılı, Kasım 2020’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ekonomi yönetimindeki değişime paralel olarak gündemine aldığı “reform” arayışı ile başlamıştı. 2022 ise Kasım 2021’de Erdoğan’ın bir yıllık arayış dönemini sonlandırdığını sembolize eden “yeni ekonomik model” ilanıyla başladı.

2021 yılının Erdoğan’ın aldığı ekonomik kararlarla başlayıp bitmesi, Türkiye siyasetinde ekonominin merkezi bir işlev yüklenmesiyle ilişkili değil (sadece). Bu kararları milada dönüştüren, Erdoğan’ın siyasal arayışlarını yansıtması ve bu arayış sürecinin hem siyasetin kodlarını hem de iktidar-muhalefet dengesini değiştirmesiydi.

Kasım 2020’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Merkez Bankası Başkanı ile Hazine ve Maliye Bakanını görevden almaya iten görünür sebep, enflasyonun, işsizliğin ve TL’nin değer kaybının yükselmesiyle derinleşen ekonomik krizdi. Ancak, ekonomik krize yönelik müdahalenin “ekonomide, hukukta, demokraside reform” söylemi üzerinden yeni bir siyasal sürece evrilmesi, ekonomi dışında da Erdoğan’ı kaygılandıran dinamiklerin güçlenmesinden kaynaklanıyordu. Erdoğan ekonomik, siyasi ve jeopolitik birçok dinamiğin önümüzdeki seçimleri kaybetmesiyle sonuçlanabileceğini öngörerek siyasi bir çıkış üretme ihtiyacı duymuştu.

Erdoğan’ın Kasım 2021’de “yeni ekonomik model” söylemiyle yöneldiği yeni siyasal süreç de görünürde enflasyonun yükselmesi ve TL’nin değer kaybı gibi ekonomik gerekçelere yaslansa da yeni bir siyasi süreci/dönemi sembolize ediyor. Bu çerçevede, yeni ekonomik model, Erdoğan’ın 2021 yılı boyunca yürüttüğü arayış sürecini bitirdiğini, yeni bir siyasette karar kıldığını ifade ediyor.

2021’de Erdoğan: İdari Güç versus Siyasi Güç

2021, Erdoğan’ın 19 yıllık iktidarı boyunca idari açıdan en güçlü, siyasi açıdan en zayıf olduğu yıldı. Erdoğan’ın idari gücünü tasvir etmeye ihtiyaç yok. Kullandığı idari yetki/güç açısından Cumhuriyet tarihinde müstesna bir yere sahip olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ancak aynısını Erdoğan’ın siyasi gücü açısından söylemek zor. Hatta Erdoğan bağlamında idari güç ile siyasi güç arasındaki ilişkinin ters işlediği bile söylenebilir.

Erdoğan 2010’a kadar vesayetle ve/ya 2012-2016 arasında Fethullahçı yapıyla mücadele ettiğinde, bugünkü idari gücüne sahip değildi ama bugünkünden çok daha etkili bir siyasi güce sahipti. Karşılaştığı bu güçlü yapıları, daha güçlü idari yetkilere sahip olduğu için değil daha etkili bir siyasal güce sahip olduğu için alt edebildi.

Erdoğan, 15 Temmuz darbe teşebbüsü sonrasında, Cumhur İttifakı, başkanlık sistemi ve beka/güvenlik söylemi üzerinden muazzam bir idari güce kavuştu. Başlarda bu terkibin zaten siyasal güce sahip olan Erdoğan’ı idari güçle de donattığı düşünüldü. Erdoğan’ın aktarılan idari güç karşılığında siyasi gücünden feragat etmek durumunda bırakılacağı öngörülemedi.

Erdoğan’ın siyasi gücü, devlete -bir zamanlar revaçta olan terkiple müesses nizama- karşı toplumun sözcülüğüne soyunmasından, devleti demokratikleştirme misyonuna hizmet etmesinden besleniyordu. 15 Temmuz sonrası siyasi denklem ise bu tarihsel-siyasal misyona karşı bir dinamiğe yaslanıyordu. Bu denkleme yaslanmaya devam ettiği müddetçe Erdoğan’ın siyasi gücünün azalması mukadderdi.

Cumhur İttifakı’nın siyasi-ideolojik eksenine razı/tabi olarak yürüttüğü iktidar, Erdoğan’ı idari gücünün zirvesine taşırken, siyasal açıdan zayıflattı. Demokratik perspektifin ve rasyonel yönetimin kaybı birçok toplumsal kesimin uzaklaşmasına yol açtı. Muhafazakâr-milliyetçi sağ konsolidasyon bozulurken, Kürtler büyük ölçüde muhalefeti desteklemeye başladı.

Erdoğan, başlarda, yeni denklemin -muhtemel- siyasi sonuçlarından endişelenmektense, kullanımına sunulan muazzam idari yetkilere odaklandı. Siyasi kariyeri boyunca geleceği planlamaktansa güne odaklanan, taktiklere stratejiden daha fazla anlam atfeden Erdoğan, daha önceki ittifak tecrübelerinde olduğu gibi iş gördüğü sürece bu denklem doğrultusunda hareket edecek, işlevini yitirdiğine kanaat getirdiğindeyse yeni bir denklem kurmak üzere bu denklemden vazgeçecekti.

2021 yılındaki gelişmeler, Erdoğan’ın bu öngörüsünü doğrulamadı. Erdoğan, Kasım 2020’de, sahip olduğu idari güce karşın siyasal açıdan zayıfladığını fark ederek, reform söylemi üzerinden çare arama, çıkış bulma arayışına girdi. Bu arayış, 2021 yılı boyunca sürdü ve Erdoğan lehine bir sonuç üretmeden 2021 Kasım’ında son buldu.

Erdoğan’ın siyasi çıkmazı aşması, 15 Temmuz sonrası siyasal denklemi revize etmesine, denklemin üzerine inşa edildiği siyasi-ideolojik ekseni esnetmesine bağlıydı. Ancak reform sözcüğünü kullandığı andan itibaren gördüğü dirençler ittifak eksenini ve ittifakın vazettiği ideolojik-siyasi ekseni esnetmenin mümkün olmadığını gösterdi. Ya bu eksene tabi olunacak ya da bu eksenden vazgeçilecekti. Eksenin bileşenleri veya ideolojik koordinatları müzakereye açık değildi. 2021 yılı boyunca Erdoğan’ın arayışa yöneldiği her aşamada bu durum bütün açıklığıyla -çoğunlukla Bahçeli tarafından- Erdoğan’a hatırlatıldı.

2021 yılı Erdoğan’ın çaresizliğinin, kararsızlığının, yönsüzlüğünün bütün açıklığıyla görüldüğü bir yıl oldu. Erdoğan mevcut statüko ile bir şey yapamadığını ancak bu statükoyu değiştirmeye yönelik irade ve imkândan da yoksun olduğunu gördükçe siyaseten zayıflamaya devam etti.

Bu temel denkleme bir çare bulamadığı için yöneldiği parçalı-noktasal siyasal mühendislik teşebbüslerinden de bir sonuç alamadı. Cumhur İttifakı’nı genişletmek üzere Saadet Partisi’ni (ve kısmen İYİ Parti’yi) ikna etmeye çalıştı, bir sonuç alamadı. Millet İttifakı’nı baskı altında tutmak -ve mümkünse dağıtmak- üzere HDP ve İYİ Parti’yi hedef alan pek çok hamleye yöneldi, başarıya ulaşamadı. İttifak dinamiklerini kendi lehine değiştiremeyince, seçim yasası üzerinden avantaj üretmeye yöneldi. Ancak bir yıl boyunca MHP ile yürütülen çalışmalar, anlamlı bir sonuç üretmeyince rafa kaldırıldı.

Bu sonuçsuz siyasi hamlelerin yanı sıra 2021 yılı boyunca ekonomik göstergeler de istikrarlı bir şekilde iktidar aleyhine işlemeye devam etti. Ekonomik rasyonalite ve öngörülebilirliğin kaybı enflasyonun daha da yükselmesine, TL’nin döviz karşısında değer kaybetmeye devam etmesine yol açtı.

Yazının devamına buradan ulaşabilirsiniz.

MAKALE
About HATEM ETE
SWITCH THE LANGUAGE


WHO WE ARE

The Ankara Institute is located in Ankara, Turkey. Our teams include academics, former members of the parliament, senior advisers to the Turkish prime ministers and ministers, analysts from prominent think-tanks, NGO directors, and media professionals with many years of experience. We do have extensive experience of working and partnering with leading global think-tanks, NGOs, international organizations, and governmental institutions.