5 Mart 2022

Kritik Eşik

Kritik Eşik

HATEM ETE

24 Haziran 2018 seçimlerinden yakın zamana kadar siyasal gündem, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve/ya Cumhur İttifakının nihai inisiyatifiyle şekilleniyordu. Millet İttifakı 31 Mart yerel seçimlerinde belli başlı büyükşehirleri kazanıp psikolojik üstünlüğü ele geçirmesine rağmen, iktidar tarafından çerçevesi çizilen siyasal alan içerisinde hareket etmeye devam ettiği için Erdoğan ve Cumhur İttifakı siyasal koordinatları belirlemeye devam ediyordu. 2020 yılı boyunca büyük oranda iktidar lehine siyaseti donduran koronavirüs gündemi de iktidar lehine işleyen siyasal statükoyu tahkim etti.

Muhalefetin önüne çıkan fırsatları hakkıyla değerlendirememesi ve iktidara konforlu bir zeminde siyaset yapma imkânı sağlaması dolayısıyla, objektif ve somut kriterler üzerinden bakıldığında demokratikleşmeden ekonomik refaha, hemen hemen her alanda görülen gerileme ve kötüleşmeye rağmen, yakın zamana kadar, muhalefet tabanını genişletemezken iktidar tabanında da beklenen ölçüde bir erime yaşanmıyordu.

İktidar lehine işleyen bu durum, 2021 yılı başından itibaren yavaş ama istikrarlı bir şekilde değişmeye başladı. Ağustos ayından bu yana da iktidar ve muhalefet arasındaki güç dengesini muhalefet lehine değiştirecek bir düzeye erişti. Bu çerçevede, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2002 yılından beri kesintisiz süren iktidar döneminin en ciddi ve kalıcı olma ihtimali yüksek kriziyle karşı karşıya olduğunu söylemek mümkün. Erdoğan’ın önündeki bu önemli kriz, Türkiye siyasetinin de son 20 yılda şahit olduğu en kritik eşik olarak görülebilir. Son 20 yıl içerisinde genel olarak siyaset, özelde de iktidar ve muhalefet birçok yapısal dinamik üzerinden dönüştü ancak ilk defa iktidarın el değiştirme ihtimali bu kadar somut ve yapısal göstergelere kavuşmuş görünüyor.

Öte yandan -erkene alınsa bile- seçimlere en azından bir yıldan fazla bir süre bulunuyor. Bugünkü fotoğraf muhalefet lehine olsa da iktidar ve muhalefetin önümüzdeki dönemde göstereceği performansın bugünkü siyasi zemini etkileme marjı hala yüksek.

Muhalefet mi Kazandı, İktidar mı Kaybetti?

İktidar lehine işleyen siyasal statükoyu bozan esas dinamik, muhalefetin performansı değil; iktidarın yönetim ve siyaset performansının gerilemesi ve bunun yansıması olarak tabanında yaşanmaya başlayan çözülme oldu.

Erdoğan 15 Temmuz darbe teşebbüsü sonrasında yaptığı Cumhur İttifakı, başkanlık sistemi ve güvenlikçi siyaset tercihleriyle adım adım kendi çıkmazını örmüştü. Bu tercihler, rasyonel yönetim dinamiklerini devre dışı bıraktığı ölçüde iktidar performansı ölçümünde başvurulabilecek bütün göstergelerde iktidara yönelik geniş çaplı bir memnuniyetsizlik üretti. Buna karşın iktidar bu memnuniyetsizliği kimlik siyasetinin ürettiği sayısal avantaj, abartılmış güvenlik/beka söylemi ve siyaseti devre dışına çıkarma gibi enstrümanlar üzerinden yönetiyordu.

Muhalefet iktidar için kurgulanan ve artık toplumun gereksinimleriyle de örtüşmeyen, üretilmiş endişelere ve zorlama güvenlikçi politikalara yaslanan bu kurgusal/yapay siyasal alanın dışına çıkmaya, bu siyasete alternatif bir siyaset üretmeye yönelmediği ölçüde, iktidarın idari ve siyasi zaafları beklendiğinden daha uzun bir süre gözlerden kaçabildi.

İktidar yanlış tercihlerle etrafına ördüğü duvarın içerisine hapsolup toplumsal gündemden her geçen gün daha da uzaklaşırken, muhalefet iktidarın siyaset tasarımına anlamlı bir alternatif üretemeden kendi ittifakını korumayı öncelemekle yetinen bir stratejiye tutundu. Muhalefet bu süre boyunca iktidarın siyasal alanını daraltamadığı gibi iktidarın söylem ve politikalarının ürettiği maliyetleri toplumun gündemine taşımada da etkili bir performans gösteremedi. İktidar 31 Mart 2019’dan 2020’nin sonbaharına kadar, muhalefetin herhangi bir baskısına maruz kalmadan konforlu ama toplumsal gündemden kopuk, adım adım kendisini tüketen söylem ve politikalarını sürdürdü.

Cumhurbaşkanı Erdoğan 2020’nin sonbaharında, 15 Temmuz sonrası siyasal denklem üzerinden ülkeyi yönetmeye devam etmenin 2023 seçimlerini riskli hale getirdiğini fark etmiş göründü. ABD’de yönetim değişikliği başta olmak üzere uluslararası dinamiklerde yaşanan kırılmalar, pandeminin iktidar lehine ürettiği koruma kalkanının kalkması, ekonomik krizin derinleşmesi, AK Parti-içi ayrışmalarla muhafazakâr konsolidasyonun bozulması, Kürt seçmenin oy verme dinamiklerinde görülen değişim ve nihayetinde yeni bir iktidar kompozisyonunu riske sokacağı alenileşen oy kaybı Erdoğan’ı “çıkış” bulmaya yönelik bir siyaset arayışına yöneltti. 

Bu çerçevede, siyasal statükoyu bozan ilk kırılma, Kasım 2020’de, Erdoğan’ın 2015’ten itibaren bütün siyasi yatırımlarını üzerine bina ettiği Berat Albayrak’ın siyasal sahneden çık(arıl)masıyla yaşandı. Erdoğan bu kritik gelişmeyi birkaç ay boyunca “reform” söylemi üzerinden pozitif bir gündeme dönüştürmeye mesai harcasa da içerde ve dışarda dayanacağı alternatif bir destek bulamadığı gibi parti ve ittifak içi dirençlere de boyun eğmek durumunda kalarak Mart 2021’de reform arzusundan ve söyleminden vazgeçti. 15 Temmuz sonrası siyasetin en önemli sacayakları olan Cumhur İttifakı, başkanlık sistemi ve güvenlikçi paradigma, Erdoğan’ın “çıkış” bulma arayışını sabote etti.

Yazının devamına buradan ulaşabilirsiniz.

MAKALE
About HATEM ETE
SWITCH THE LANGUAGE


WHO WE ARE

The Ankara Institute is located in Ankara, Turkey. Our teams include academics, former members of the parliament, senior advisers to the Turkish prime ministers and ministers, analysts from prominent think-tanks, NGO directors, and media professionals with many years of experience. We do have extensive experience of working and partnering with leading global think-tanks, NGOs, international organizations, and governmental institutions.